18 Haziran 2022 Cumartesi
Gerçeklik Nedir? Gerçeklik Nasıl Tanımlanır? Gerçekliğin Felsefi Tanımı
Gerçeklik Nedir? Gerçeklik Nasıl Tanımlanır? Gerçekliğin Felsefi Tanımı
Gerçek, bir konudaki hakikatin ortaya çıkması ile fark edilen olaylar, bilgiler, durumlardır. Gerçeklik ise varlıkların yaşadıklarını onaylamasını sağlayan ve duyular ile algılanabilen ve tanımlanabilen yaşam bilgilerini elde ederek sonuçlarını çıkardığı ve kendisini bu elde ettiği sonuçlar bakımından bir yere koyarak tanımlamalar yaptığı bilgiler, anlayışlar, gözlemler, algılar ve farkındalıklar bütünüdür. Varlığın kendisini tanımladığı bir gerçeklik bilgisi durumu vardır.
Duyular gerçek olarak tanımladığı şeyleri bilgiler yoluyla varlığa aktarır ve varlıkta bu gerçekliği tanımlar ve yaşar. Gerçeklik tamamen varlığın bilgi ve tecrübelerinin bir sonucu olarak kabul ettiği yaşamsal bilgiler ve anlamlar bütünlüğünün tanımlanması yoluyla ortaya çıkarılan hakikatlerdir. Görebildiğin, duyabildiğin, farkındalık şeklinde var olabildiğin alanların, yaşamların gerçek olduğunu sanarak yaşamak, gerçekliği duyuların algıladığı şekilde tanımlamak zorunluluğunu ortaya çıkarır, oysaki gerçeklik, varlığın kendisinin kabul ettiği, bilgiler ve oluşumlar olarak açıklamasını yapabileceği şekilde bir tanımlama ile açıklanmalıdır. Bu şekilde varlıkların sadece duyuları ile elde ettiği bilgilerin sınırlandırmaları olmadan tanımlanan bilgiler ve anlamlar bütünlüğünü ifade eden alanlarla ilgili bir kavram olmalıdır.
Mesela, birine sorsak O'nun gerçeklik bilgisinin ne olduğunu, O'nun için gerçeklik sadece duyuları ile algıladığı ve fark edebildiği, bilgisine duyuları yoluyla ulaşabildiği şeylerin bütünlüğünden oluşan hakikatler, anlayışlar, tanımlamalardır diyebiliriz, bu tanıma göre de Dünya hayatı benim gerçekliğim diyebilir.Ama başka biri için gerçeklik, sadece duyuları ile elde ettiği bilgilerin sonuçlarından yola çıkarak tanımlanmaz, duyuların dışında felsefi doğrular ve mantıklı ve ispatlanmış bilgilerle, sebepler ve sonuçlar gözlenerek üzerinde derinlemesine yapılan çalışmaların sonuçları ile, ve bu sonuçlar ve bilgiler sonrasındaki gözlemleri kendisinde bir gerçeklik tanımı ortaya çıkarır ve bu, duyularının normalde algıladığının çok çok başka şekilde tanımladığı bir gerçeklik olabilir, çok mümkün. Bir bedende hapis olduğu mesela, gitmesi gereken bir yer olduğu, bu Dünya'nın geçiciliği, ölümden sonrası ile ilgili tanımlayabildiği hakikatleri O'nun gerçeklik olarak neyi anladığını ve algıladığını ortaya çıkarabilir. O'na göre kendisi ruhsal bir enerjidir ve bu şekilde bir gerçekliğin bilgisini yaşamaktadır, diğerine göre O sadece insandır, O'da bu şekilde bir gerçeklik bilgisini yaşamaktadır. Başka birine göre Dünya bir simülasyon, bir diğerine göre ise bir yanılgı...
Dolayısı ile aslında gerçeklik bilgisi, varlıkların kendilerinin karar vereceği şekilde düzenlenmektedir ancak bu sadece duyulardan elde edilen bilgiler yoluyla olmamalıdır. Gördüğüm, duyduğum, hissettiğim şeylerin tek gerçek olduğuna inanmak gibi yetersiz bir görüşünü kullanmak, donanımlı zihinlerin onaylayamayacağı bir tanımlama şekli olur.
Bazı felsefi doğrular o kadar açık ve netçe gerçek olduğunu ispatlar özelliklerde olabilir ki, bunun ne demek olduğunu anlayarak, kendi gerçekliğini bu doğrular üzerine kuran bir varlığın gerçekliğini gördüğün, duyduğun, hissettiğindir şeklinde sınırlandıramayız ve bu sınırlandırma tamamen yanlış bir uygulama hali olarak sayılır.Mesela rüyalarda farkındalık kazanarak tanık olunan gerçeklik durumu, Dünya yaşamındaki duyularla elde edilen bilgiler yoluyla tanımlanan gerçeklik bilgilerinin tamamen yanılgı olduğunu ispatlayacak özelliklerdedir. Aslında bilinenden daha fazla duyusal özelliklerimizin olduğu gerçeğinin dışında, bu kadar sınırlı duyularla gerçekliğin algılanmasının zaten çok zor bir çalışma olduğunu ortaya koyabiliriz. Siz, bildiğiniz 6 duyu ile çevrenizde olan biten şeylerin gerçek mahiyetini anlamak istiyorsunuz ve bu konuda sınırlarınız var birde... Olacak iş değil...
Çevrenizde olan bitenleri tabii ki anlayabilirsiniz ancak bu sınırlı bakış açısı ve inceleme yöntemini kaldırmalı, bilmediğin, algılayamadığın, anlayamadığın, duyularının henüz bilgisine ulaşamadığı şekilde gerçekliğin içinde olabilme ihtimalini bir kenara koymadan, aynı zamanda başka bir yanlış olarak duyularınla algıladığın ve anladığın kadarı ile yaşamı tanımlayabildiğini sanmamalısın. Her varlığın gerçeklik bilgisi birbirinden bu sebeple farklı olabilir. Çoğunluğunun Dünya yaşamından başka bir şey olmaması herkesi kapsayan bir tanım değildir. Yine de normal şartlarda, yani duyularımız sınırlandırılmamış ve imkanlarımız kısıtlanmamış olsaydı, herkesin gerçeklik bilgisi kendi istediği şekilde düzenlediği haliyle yaşanırdı ve bu durumda herkesinki birbirinden farklı olurdu. Olması gerekende buydu...
Şunu anlamamız gerek... Dünya hayatı, normal bir yaşamın süregeldiği, içeriğinde kendisinden aslında memnun olmamızı sağlayan hayatlarımızın bulunduğu bir alan değildir. İnsan bedenlerinin kısıtlayıcı, eksik, kusurlu halleri, hastalıkları, bir çok ihtiyaçları, bilgiye ulaşmak konusundaki sınırlayıcı düzeni, ve bunlar gibi sayılabilecek bir çok özelliği nedeni ile kesinlikle kendisinde yaşamanın çekici ve yaşanılası olduğunu söylememiz söz konusu olamaz. Var olmayı sadece yine Dünya hayatı ile sınırlandıranlar, kendi gerçekliklerinin sonuçları ile karşılaşmış olacaklardır.Dünya yaşamı sıkıntılı, sınırlandırılmış, içerisindeki varlıklar özellikle bilgilerden mahrum bırakılmış, evrensel sonsuzluk adı altında bazı bilgilerin ve gerçeklerin öğrenilmesinin önü kapatılmış ve yaşadığı insan hayatının zorlukları ile bunları öğrenmesi adına yaptığı bütün girişimler engellenmiştir. Bu iyilikle kötülüğün Dünya üzerinde savaşı sırasında kötülüğün geçmişte kazandığı zaferlerinden biriydi ancak artık bilgi, sevgi, hakikat açık bir şekilde sergilenmektedir.
Normalde insanlar bedensel imkansızlıklar içinde olmadan düşündüklerini yapabilmelilerdi. Zorunluluklar, kısıtlamalar, ulaşmak istediği her hangi bir bilgiye dair engeller olmadan, hayal ettiği şeylerin olabilmesi imkanlarını yaşaması gerekmekteydi. Sonsuzluk ancak böyle bir imkan içindeyken araştırılabilir, öğrenilebilir, sonuçlar çıkarılarak üzerinde çalışılabilir. Daha bir kaç gezegen öteye gitmeyi bile yıllar boyunca ancak başarmış olan insanlık, sonsuz evreni bu hızla nasıl öğrenebilir, anlayabilir, bilebilir.Düşündüğü yerde olmak gibi imkanları yokken, insanlık her zaman bu kısıtlı yaşamıyla kendi kendine gerçekliği anlamak ile ilgili olarak düşünmek, sorgulamak, muhakemeler yapmak zorunda kalacaktır ve insanlığın kurtuluşu da bu şekilde düşünme, araştırma, inceleme ve muhakemeler yapmasında olacaktır.. İşte tüm bu kısıtlamaları ve eksik duyularla yaşanmışlıkları deneyimlerken, aslında kilometrelerce öteleri fark etmek, görmek, duymak gibi özellikleri varken duyularımızın sadece kendi çevresini fark edip, duyup, görebilme gibi kısıtlı özellikleri ile yaşarken, insan bedeninin ne kadar sorunlu ve zahmetli olduğunu derinden hissederken, biz insanları tüm bunlara rağmen ayakta tutan şey, bunların geçiciliği ile ilgili olan bilgimizdir. Sonsuz bir Dünya hayatı, düşünmek bile çok acı..
Bu tanımlamalarla gerçeklik, her varlığın kendisini bilgileri ve tecrübeleri açısından, anlayışları ve algıları gibi eklemelerle de tanımını genişlettiği ve kendisinin bütün hatları ile açıklayarak kendisini koyduğu yerdir. Herkesin gerçeklik bilgisi, gerçeklik anlayışı kendisine özeldir. Gerçek yaşamak, gerçek hayat, gerçeklik bizim bu Dünya hayatında gördüğümüz ve deneyimlediğimiz şekilde olmamalı, olamaz, tanımlanmamalıdır. Bu kısıtlı ve basit, sorunlu gerçeklik bilgisi her varlığın gelişimini engelleyici şekilde etkiler yaratır. Sonsuz evren modeli içinde kendisinin bir sonu olacağına inanan ve bu şekilde bir gerçekliğin bilgisini kendisinde yaşatan varlıklar, bir çelişkinin içindedirler ve bu sonsuzluk kendi varlığını da kapsayan şekilde bir oluşumu ifade etmektedir. Var olmayı anlamak ve tanımlamak en iyi sevgiyi tamamlayan insani erdemleri uygulamanın ardından elde edilen bakış açıları ve gözlemler sonucunda ortaya çıkarılır. Çünkü gerçek sevgiye ulaşan varlıkların hakikatleri bilmesi bir zorunluluk şeklinde çevresini sarmaktadır. Böyle bir sevgiyi yaşayan varlığın istekleri, amaçları, soruları her zaman yanıtlanabilir ve anlaşılabilir özelliklerde olur. Ulaştığı bu seviye, O'na hakikatin perdelerini açar...Saygı Nedir? Saygısızlık Nedir? Saygı ve Saygısızlığın Felsefi Tanımı
Saygı Nedir? Saygısızlık Nedir? Saygı ve Saygısızlığın Felsefi Tanımı
Saygı, bir varlığın yada alanın diğerine duyduğu, var olması ile ilgili sevincin hareketlerle, davranışlarla ifade edilmesi şekli, ve bu var olma hakkından dolayı O'nun kendisi ile ilgili olan durumlarında ve alanlarında O'nun kurallarına uymaya çalışmak konusundaki uygulama hali, davranış biçimidir. Bu hakkından dolayı O'na kendisine davranılmasını istediği şekilde davranmaya çalışmaktır. Saygısızlık ise saygının zıt anlamlısı olarak saygının olmadığı hareketler, olaylar, düşünceler, bilgiler anlamına gelir. Saygısızlık, bu tanımla karşı tarafın kendisine ait kurallarını çiğnemek anlamına da gelmektedir. Bir varlığın yada ilgili alanların kendince istediği bir yaşam tarzı, kendi oluşumsal istekleri vardır ve kendince kurallarla bunları yaşatmaktadır ve O, böyle var olmaktan hoşlanmaktadır ve O'nun için bu çok anlamlı ve kendisinin de uygularken mutlu olduğu şeylerdir ve kimseyi rahatsız etmediği sürece, kimsede O'na karışamaz ve herkes O'nun bu durumunu kabullenmek durumunda kalır. İşte bu olumlu davranış biçimi şeklindeki kabullenerek O'nun alanlarında O'na uygun davranmak, saygının yaşatıldığı anlamına gelir. Bu şekilde saygılı bir varlık, insan olunur.
O'nun bu kurallarını ihlal etmek, bu haklarını kabul etmemek ve O'na uygun davranmamakta saygısızlık olur. Bilmeden yapılan saygısızlıklar sorun değildir, gerçeklerin öğrenilmesi sonrasındaki tutumlar bu konudaki belirleyici faktörler olurlar. Bu gibi saygısızlıklar bir kere yapılır ve bir daha tekrar edilmemesi şeklinde saygısızlık olarak algılanmasının önüne geçilir.Saygıyla ilgili olarak varlıkların özel alanlarına özen göstermek, onlara ait olan konularda önce onların fikrini almak, kendisine ait olmayan şeyler üzerinde saygısızca davranmamak gereklidir. Saygı, konuşurken sözünü kesmemek gibi nazik davranışlarda da kendisini gösterir. Konuşmakla ilgili bir hakkı söz konusu olmuştur ve bu hakkına saygı duyulması şeklinde bir açıklama ile neden sözünün kesilmemesi gerektiği anlaşılabilir. Saygısızlıklar karşısında ise özür dilemek gerçekten gerekli ise, saygısızlık olduğu belirlenmiş ise oldukça pozitif bir eylemdir. Hatamın farkındayım ve bir daha yapmayacağım anlamına gelir. Bir şeyin saygısızca olup olmadığını o şey ile ilgili olan alanın, varlığın o şeye karşı bakış açısından anlayabiliriz.
Ancak her iki tarafta samimi olmalıdır. Kardeşim diye saygısızlığı saygılı gibi göstermek, kardeşim yanlış anlamaz diye saygısızlık yapmak, ileride sorunlara yol açan sebepleri oluşturabilir. Saygı, bir duruş hali olarak her alanda varlıkların kendilerinde yaşatmaları gereken ve bu şekilde çok daha anlamlı bir hayatı yaşamayı algılayabilmesine neden olan oldukça olumlu ve yaşatılması gereken bir erdemdir.Yakın olmanın en önemli özelliği birbirlerine karşı hatalarını ve yanlışlarını söylemektir, bu O'nun iyiliği içindir, sen söylemez isen O bilemeyebilir ve saygılı olduğunu sanarak bir yanlışı uygulamaya devam eder. Bu yüzden kesinlikle yakınlar, alınmayarak bu konuda samimi bir şekilde saygısızlığın söz konusu olduğu davranışları belirtmelidirler ve bu şekilde ilişkiler çok daha yaşanılır hale gelir. Saygısızlık, karşı koltukta bacak bacak üstüne atan biri varken, O'nun karşısında bu durumdan rahatsız olan birinin olması sonrasında, bacak bacak üstüne atan kişinin yaptığı şey olarak ifade edilemez. Buradaki özel alan, bacak bacak üstüne atanın kendisindedir ve bunu dilediği gibi kullanır ve bu saygısızlık olmaz, kendi alanında, yani kendi bedeninde kendi kurallarını dilediği gibi kullanmaktadır ve kendi bedeni olacak kadar özele inmiş bir durumda uygulanan bir eylemi saygısızca bulmak, bunu saygısızca bulanın saygı anlayışının farklılıkları ile ilgili olarak açıklanabilir. Bacak bacak üstüne atan saygısız değildir, diğeri için bu saygısızlıktır, dolayısı ile saygısızlığı yaşatmamak için bu duruşunu düzeltebilir.
Kişiler kendi olmaları konusundaki istikrar ile ilgili olarak nerede bu gibi isteklerine uyup uymaması gerektiğini bilirler. Babası olduğu için bacağını indirir, onlarda adet böyledir, bu durum O'nu sarsmaz, başkalarında ise böyle bir adet hiç yoktur, böyle davranmak zorunda kalmaz, gibi saygılı olmakta kişiden kişiye göre değişen, genel olarak kişilerin kendi kurallarına ve özel alanlarındaki yaşamlarına uygun davranmaya çalışma erdemidir diyebiliriz.En iyi saygılı olma şekli karşıdakini biran önce tanımaktan geçer ve O'na göre nelerin saygısızlık geldiği ve gelmediği gibi bir çok durum anlaşılarak gereken şekilde davranışlar şekillendirilebilir. Varlıklar kendilerine saygı duyulmasını beklemek zorundadırlar ve bu şekilde başkalarına da saygı duymak zorunda olurlar. Kimse kimsenin varlıksal haklarını ve alanlarını, O'nun istemediği şekilde rahatsız edemez ve edilirse bu durum, olumsuz bir eylem şeklinde saygısızlık olarak tanımlanır. Saygı, içeriğindeki pozitif ve kıymetlendirici özellikleri ile varlıklar ve toplumlar için oldukça gerekli, sevgiyi tamamlayan erdemlerden bir diğeridir. Saygısızlık ise bunun tam tersi olarak varlıkların, alanların kendilerinde yasaklamaları gereken ve sevgiyi yok edici özellikleri ile olumsuz bir eylem olarak rahatsız edici ve düzensizliklere yol açıcı şekilde yaşatılır.
İstek Nedir? İstekler Nasıl Oluşur? İsteğin Felsefi Tanımı? Ve Hakikati Öğrenmeyi İstemek...
İstek Nedir? İstekler Nasıl Oluşur? İsteğin Felsefi Tanımı? Hakikati Öğrenmeyi İstemek...
İstek kısaca, bir iradenin kendini gerçekleştirmesi için yapmaya karar verdiği bilgisidir, açıklamasıdır. Her şeyi bizler isteyerek yaparız. Bizler özgür irade sahibi varlıklarız. İstemeden durağan yapılara dönerdik, her hareketimizin, kararlarımızın, başlangıçlarımızın başı istektir. Bir şeyi istediğimiz için tüm bu yaptıklarımızı yapıyoruzdur. Bu bir iradi özelliktir ve bir iradenin içinde olduğu istekler, iradesinin gücü ve bilgisi şeklinde gerçekleşmekle ilgili olurlar. İstemek pozitif bir etkiler, bilgiler bütünlüğünün varlıklarda kendisine gerekli olan, ihtiyacı olan şeylere kavuşmasını sağlayıcı, bunun aradığı ve elde etmesi gerektiği şey olduğunu belli eden açıklamalarıdır, kararlarıdır, yönelmeleridir. Hissel olarak da yaşatılabilmesi ve bu bilgiler ve etkilerin istekler şeklinde ortaya çıkması durumları da vardır ve bu bir varlığın karar vermesinden sonra, duygular olarak da bunu istekleri ile yaşarsa, yani istediği şeyin bilgisini duyguları ile de algılarsa ve tanımlarsa, arzu ile istemek doğar sonrasında ve artık o istek, olmak yolunda çok daha başarılı bir halde bulunur. Bu istekler, alelade söylenmesi ile olunması beklenen sözler değildir, gerçek isteklerdir.
Ve bu istekler, varlığın kendisine defalarca sorulduğunda, uzun zaman geçtiğinde bile, eğer zamanla ilgili değilse, değişmeyen isteklerdir bunlar. Kendisine gerçekten gerekli olmayanları istemekle ilgili olan egosal istekler, bu açıklamanın bahsettiği istekler değillerdir. Açlık ihtiyacı, karşılanması gereken bir isteği ortaya çıkarır ve açlığını gidermek isteyen varlıkların istekleri gerçek isteklerdir diye bir örnek verebiliriz.Egosal ve benzeri gibi olanlar bu bahsedilen isteklerin dışındadır. Bir isteğin varlıklarda gerçekten istek olarak tezahür etmesi ve ilgili alanlarla temas etmesi için bunun hakiki, gerçek ve gerekli olması durumunu yaşatmak gereklidir. Bilgilerle ve tecrübelerle ve açıklamalarla bu isteklerin sebepleri ve nedenlerine kadar bir çok konuda varlıklar kendilerini bilgili bir şekilde hazırlamalıdırlar. Yoksa Dünya şartları bile gerçek isteklerin oluşması açısından bütün imkanlara sahiptir, yolları vardır, istemek başarmanın yarısıdır sözü doğrudur... İstek, varlıkların bu yaratılış içinde kendilerini anlamaları, tanımaları için istedikleri şeyleri elde etmeleri gibi bir sonuçla bitmesi gereken en gerekli ve duyu şeklinde tezahür etmiş varlıksal özelliktir.
Mesela bir aile babasının her gün ailesinin güvenliğini ve mutluluğunu en içten ve samimi bir şekilde istemesi ve bunu çok uzun zamandır sürekli yapması, o babanın bu isteğinin gerçek bir istek olduğu sonucunu doğurur. Olup olmaması artık sadece O ve kendi yaşamı, varlığı ile ilgili olur. İstekler olmadan hiçbir şey yapamazdık. İsteklerimiz bizleri biz yapan başka bir özelliğimiz, farklılıklarımız, kendimize ait ihtiyaçlarımızı belirtme şeklidir.En Güzel İstek; Hakikati Öğrenmek İstemek
Ve bu açıklama sonrasında herkese istemesinin kendisi için en faydalı şeylerden biri olacağı bir istekten bahsedersek, hiç bir şekilde art niyeti olmayan ve çok samimi ve çok dürüst bir istek olarak kendiniz ve yaşamınızla ilgili hakikati öğrenmeyi istemelisiniz, hem de her zaman. '' Çevremdeki, kendimdeki, yaratılışımdaki, yaşamımdaki her şey ile ilgili hakikati öğrenmek istiyorum'' şeklindeki istek, kendi görevini sebepler ve sonuçlar şeklinde yaptığı uygulamalar ile yaşatır ve hakikat ile temas edebilme yolunu bulabilirsiniz.
Anladığınız, bilebildiğiniz ve algıladığınız kadar da öğrene bilirsiniz. Yaşadığımız bütün sorunların gerçek nedeni gerçekleri, hakikati bilmemekle ilgili değil mi? Bir varlık için en gerekli ve ilk isteklerden biri, her zaman her konuda ve olayda, durumda, kendimle ve çevremle ilgili hakikati öğrenmek ve bilmek istiyorum olmalıdır. Sonrasında zaten neler istenmesi gerektiğini en iyi şekilde bilebilirsiniz.
Eşitlik Nedir? Nasıl Eşit Olunur? Eşitliğin Felsefi Tanımı
Eşitlik Nedir? Nasıl Eşit Olunur? Eşitliğin Felsefi Tanımı
Eşitlik, iki yada ilgili alanların birbirleri ile söz konusu olan durumda şartlar ve imkanlar bakımından aynı olduğunu ifade eden bir bilgidir, anlayıştır, tanımlamadır. Dünya hayatı şartlarında bazı konularda bütün insanlar eşittir, ( her konuda diyemiyoruz, örnek olarak engelli insanlara tanınan haklar, engelli olmayan insanlara tanınmaz ve bu gibi örnekler yüzünden bazı kelimesini kullanıyoruz ) mesela insan olmak ve bu sebeple edinilen haklar, bütün insanları bu konuda birbirlerine eşitler. Eşitlik, ilgili tarafların kendi kişisel imkanlarının önemi olmadan eşitlik ile ilgili olan bilginin, kuralın, kanunun önemini vurgular, yaşatır. Zengin bir insanın fakir insan karşısında insan olmak anlamında haklar bakımından bu sebeple bir fark olamaz ve eşitlik ilkesi, içeriğindeki bilginin uygulamasını ayrım gözetmeden ve aynılığın olduğu durumları önemseyerek haklar ve hukuklar açısından bir düzeni sağlamak amacıyla kullanır, yaşatır, uygulatır ve bu haliyle erdemsel bir uygulama şekli olur.
Eşitlik, toplumları birleştirici ve barışçıl özellikleri olan erdemdir. Adalet herkesin kendi hakkı olanları bildirip, savunup, korurken, eşitlik herkese eşit davranılması gerektiğini savunur, bildirir ve herkesin bu hakkını korur.Bu anlamları ile birbirlerine bağlı çalışan erdemler, toplumların vazgeçilmez düzen sağlayıcı unsurları olurlar. Temel özellikleri olan insanların, varlıkların bu özelliklerinin yaşatılabilmesi ile ilgili olarak eşitliğin sağlandığı toplumlarda huzur ve barış çok daha çabuk ortaya çıkarılır. Yaşamda insanları birbirlerine, canlıları birbirlerine eşitleyen bir çok konu ve durum vardır ve bunların ortaya çıkarılarak, doğru ve gerçek nedenlerinin de açıklanması ile uygulamasının yapılması eşitlik ilkesinin yaşatıldığı anlamına gelir.
Toplumları yönetenlerin çok daha özen göstermesi ve dikkat etmesi gereken bu ilke, aslında en başından insanların kendi çevrelerinde yaşatmaya başlamaları ile geneli çok daha çabuk etkiler ve eşitliğin yaşandığı toplumun güzelliklerinden ve imkanlarından o toplumda var olan herkes faydalanabilir. Ve bu tanımdaki gibi güzel ve birleştirici anlamları ile eşitlik, sevgiyi tamamlayan diğer insani erdemlerden biri olur. Eşitlik erdemini kendi çevresinde yaşatmaya çalışan insanlar, bunu uygulamayan insanlardan çok daha sevgi dolu bir yapıya sahip olurlar. Sevgi, sözlerle ifade edilmesi şeklinde değil, bu gibi erdemleri yaşatan varlıklarda ortaya çıkar, görülür.Bir Anekdot: Sevmek Seninle İlgili Bir Durumdur.
Sevmek seninle ilgili bir durumdur.
Sevmek konusu ilgili alanlara dair yaşatılabilen erdemsel özelliklerin çokluğu ile ilgili olan bir oluşum halidir. Ne kadar çok sevdiğin alanda erdemleri yaşatmakla ilgili olabilirsen o kadar çok sevmeyi başarmış olduğun anlamı ortaya çıkar. Olumsuzluklar adı altındaki kötülükleri de ne kadar çok ilgili alanda, varlıkta yaşatmaz isen yine sevgin o kadar çok artmıştır anlamları ortaya çıkar. Birilerini, kimilerini sevmemek konusu ise sadece sizinle ilgilidir. O yerin o alanın O varlığın size olan zarar vericiliği ile ilgili olarak bu durumu çözümleyebilirsiniz, ancak bu sizin sevginizden bir eksiklik sağlamasına sebep olmamalı, bir kere her şeyden önce insan olduğu için, sizin gibi bir varlık olduğu için sevmelisiniz, ve o varlığın ve alanın size zarar vermesi söz konusu ise, sevmekten vazgeçmeyerek onunla görüşmemeyi sağlayabilirsiniz, işte bu durum hem sizi korur hem de sizinle ilgili olan sevginizde bir eksiklik yaşanmasına neden olmadan, o ilgili alanı, varlığı sevmeye devam ederek ancak görüşmeyerek bir konum içerisinde olursunuz, bu sevginin sizinle ilgili olduğu, sizde yaşadığını açıklayan ve sevmemenin size olan zararını yok eden, sevginin sizde yaşatılmasının imkanlarını ve güzelliklerini sağlayan ideal bir uygulama olur ve siz sevginizde bir şey kaybetmezsiniz, işte birilerini sevmemek şeklinde yanlış tanımın doğru bir şekilde uygulama hali budur. Her şeyi sevmekle ilgili olarak sadece size ve sevginize zarar verici etkenlerden uzak durarak, onları onaylamayarak yaşamak bu konuda en doğru çözüm olur... Sevgiyle Kalın...
Dürüstlük Nedir? Yalan Nedir? Dürüst Nasıl Olunur? Dürüstlüğün ve Yalanın Felsefi Tanımı
Dürüstlük Nedir? Yalan Nedir? Dürüst Nasıl Olunur? Dürüstlüğün ve Yalanın Felsefi Tanımı
Dürüstlük, yalanla ilgili olmayan, gerçekleri söylemekle ilgili olan, çevresinde kesinlikle yalandan oluşan olayların ve oluşumların bulunmasına izin vermeyen, kendisini ve çevresindeki bütün alanları bu şekilde yalansız, gerçeklerin yaşandığı ve söylendiği bir yer haline getirebilmeye çalışan varlıkların uygulamaya çalıştığı bu erdemin ismidir. Bu şekilde davranabilmek dürüst bir yaşamı seçmiş olmak anlamında anılabilir. Dürüst bir varlık yalan söylemez, ne biliyorsa onu söyler, hakikat onun için ortaya koyulması gerekendir ve bu özelliği ile gerçeklerle, iyilikle temas eden biri olur dürüst olan yer, oluşum, varlık.
Yalan, bir hakikatin yaşanmasının önündeki engeldir ve hakikatin yaşanması bir yol ise ve bu yoldan geçilmesi gerekiyor ise, yalan bu yola koyulan barikatlardır ve hakikatin yaşanmadığı bir yerde saadetten, hakikat bilgisinden, huzurdan bahsetmekte zor olacaktır. Dürüstlük, varlıkların kendisine temas eden konuları, olayları, bilgileri yalansız ve doğru bir şekilde açıklaması ile yaşatılır. Bazı konularda dürüst davranılması gerektiğinin zarar verici olduğunun bilinmesi oldukça istisnai olarak düşmancıl oluşumların, zamana göre açıklanmasının gerekli olması gibi durumlar söz konusu olduğunda ancak savunma ve koruma amaçlı şekilde göz ardı edilebilir.Aklı ve mantığı çalışan ve kendisini samimi bir şekilde eleştirebilen varlıklar nerede, ne zaman, nasıl dürüst davranması gerektiğini bilirler. Buradaki kıstas sonucunda iyilik ve sevginin ortaya çıkarılması olmalıdır, bu şekilde dürüstlük yerine ve zamanına göre ayarlanır.
Ancak olumsuz eylemleri kendisinde yaşatan ve bu yüzden dürüst olmamayı tercih eden ve buna kendince bir kılıf bulan varlıklar, sevgiyi tamamlayan bu erdemin kendisine katacağı varlıksal, enerjetik, bilgisel bir çok imkandan yararlanamazlar. Ve dürüstlük, toplum içindeki sorunların çok daha kolay bulunmasına ve daha kolay halledilmesine, karşılıklı varlıkların birbirlerine güvenmesine ve bunun gibi bir çok erdemsel özelliği yaşatması ile sevgiyi tamamlayan diğer insani erdemlerden biri olarak sayılır. Varlığın kendisine dürüst olması ve kendisini samimi ve dürüst bir şekilde inceleyerek eleştirmesi, gözlemlemesi ise bu erdemin varlıkların kendisinde yaşattığı faydalı diğer özelliklerinden biri olur. Diğer varlıksal erdemler gibi gelişimi ve mutluluğu destekleyici özellikleriyle toplumlar içinde yaşatılması gereken varlıksal özelliklerden, erdemlerden bir diğeridir..Akıl ve Mantık Nedir? Akıl Nasıl Çalışır? Mantık Nasıl Çalışır? Akıl ve Mantık Kavramlarının Felsefi Tanımı
Akıl ve Mantık Nedir? Akıl Nasıl Çalışır? Mantık Nasıl Çalışır? Akıl ve Mantık Kavramlarının Felsefi Tanımı
Akıl, kısaca anlama yeteneği, mantık ise anladığın ile, elde edilen bütün bilgi ve tecrübelerle doğru kararlar vermek konusundaki başarıdır. Akıl, düşüncelerle, bilgilerle, tecrübelerle, yaşanan olaylarla, duyuların verdiği sonuçlarla, gözlem ve inceleme yaparak, araştırmalar şeklinde bir kavrayış hali ile anlamayı sağlayıcı olarak varlıklarda yaşanır. Bir konuyu bütün anlam ve içeriği ile, bilgileri ile inceleyerek o konuyu varlığın anlayacağı şekle getirmek durumu akıl yeteneğinin çalışıyor olmasından ileri gelir. Kaynağı belirli olmayan ve üzerinde akıl yürüterek, yorumlar yaparak anlayışlar geliştirmek durumları da söz konusudur ve bu durumda başka bir çözüm olarak mantıklı olmak özelliği devreye girer.
Mantık da bütün bilgi ve tecrübelerle, elimizde olan durumu bu bilgi ve tecrübelerin bizlere bulduğu sonuçlarla başarılı olarak uygulatmaya çalışmak şeklinde kendisini yaşatır. Belirsiz bir konu ile ilgili bir akıl yürütmenin söz konusu olduğunda, iş yorumlara kaldığında mantıklı olanları seçerek yol haritası çizeriz. Mantıklı davranmak akıl ile elde edilen sonuçlar içinde doğru kararları verebilmek ve bu şekilde sonuçlar ortaya çıkarabilmek konusundaki başarıdır.Akıllı olmak kendisi ile temas eden bütün konuları anlayabildiğin oranda artan bir özelliktir, anladıkça akıllı olursun, aklın çalışıyor anlamına gelir. Anlama yeteneğinin başarısı ne kadar akıllı olduğunu açıklar.Elde ettiğin doğru bilgi ve tecrübelere uygun bir şekilde davranmak, düşünmek, sonuçlar çıkarmakta ne kadar mantıklı olduğunu açıklar. Bu güzel anlamları ve varlıklara kattığı üstün yeteneklerle, yaşamın temel gereklerinden bazıları olan akıl ve mantık erdemi, sevgiyi tamamlayan diğer insani erdemlerden olurlar
Bir Anekdot: Siz, neden varoluşun hakikat bilgisine ulaşamayasınız?
Siz, neden varoluşun hakikat bilgisine ulaşamayasınız?
Sizi bu haktan mahrum eden nedir?
Nasıl yaratıldığınızı, neden dünyada olduğunuzu, sebeplerinizi, varlıksal özelliklerinizdeki hakikatleri neden bilememekle ilgili olarak bir durum içindesiniz. Bu varlıklara yapılmış en büyük haksızlıktır. Varlıklar, nerede ve nasıl yaşam hallerinde yaşarsa yaşasınlar kendileri ile ilgili, yaratılışla ilgili gerçek bilgilere ulaşmakla ilgili olarak bir imkan içinde olmalıdırlar. Var olma özelliği gösteren bütün varlıkların en büyük hakkıdır bu...
Sabır Nedir? Sabretmek Nedir? Sabretmenin Felsefi Tanımı
Sabır Nedir? Sabretmek Nedir? Sabretmenin Felsefi Tanımı
Sabır, bir durum için, bir olay için, bir konu yada çalışma için gelmesi beklenen zamanı sakinlikle ve beklemekten kaynaklanan olumsuzlukların yaşanmasına izin vermeden bekleyebilme erdemidir, yeteneğidir. Genellikle bu gibi durumlarda beklenilen şeyler oldukça önemlidir ve bu bekleme anları oldukça sorunlu olabilir, ve işte sabır erdemi bu anlarda varlıkları sakinleştirici, uyumlu bir bekleyiş hali oluşturucu etkileri ile gereken şekilde çalışır. Önemli olan beklenen şeyin sonuca ulaşmasıdır ve eğer başarılı olunacak ise ve bunun için sadece zaman gibi bir eksik kalmış ise, başarılı olunmasına sevinerek, her hangi bir şekilde olumsuzluğa kapılmadan beklemek ve bu bekleyiş sırasında sonuca ulaşmak içinde gerekiyorsa çaba göstermeye devam etmek sabrı tanımlar.
Bazı olması istenen olaylar yaşamda zamanla ilgili olarak gelişir ve zamanın gelişimle ilgili olan bu özelliği sayesinde ona uyumlu bir şekilde yaşamak durumundayız ve sabırda bu konuda bizlere destek olarak beklenen zamanların mutlulukla beklenmesi gerektiğini hatırlatır. Aynı zamanda eğer yapılması gerekenler varsa mutlaka sabır ederken çalışmalar devam etmeli ve sabırla çalışmak denilen erdeminde anlamı yaşatılmalıdır. Ve bu güzel özellikleri ile sabır, sevgiyi tamamlayan diğer insani erdemlerden biri olur.İrade Nedir? Özgür İrade Nedir? Özgür İradenin Felsefi Tanımı
İrade Nedir? Özgür İrade Nedir? Özgür İradenin Felsefi Tanımı
İrade, bir konuyu, olayı yapabilmek adına gösterilen güçtür, yaptırım gücüdür. İradesi oranında o konu ile ilgili irade sahibi olan alan etkili olur. Bir konuda irade, kendi bulunduğu alanda kendisi ile ilgili olan şeyleri, isteklerini yaşatabilme özelliğidir. İradenin bağlı bulunduğu oluşumun yapısında nasıl bilgiler ve özellikler ve içerikler varsa, irade bunları yaşatabilmek ve bunların hüküm sürmesini sağlamak ile ilgili olan bir yaptırım gücüdür. O varlığın kapsadığı bütün alanlarında kendi iradesi vardır ve bu irade ile kendi kararlarını kendinin verebildiğini algılatır, anlatır, yaşatır. Bir varlığın, bir organizasyonun, bir alanın, bir konunun iradesinin hüküm sürdüğü alanlarda sadece o iradenin söyledikleri olur.
Dolayısı ile varlıklar için irade, kendilerine ait olan alanlarda kendi istek ve arzularının olmasını sağlayan yaptırım güçleri olur ve onların sözünün geçmesini sağlayan erdem şeklinde tezahür eder. Özgür irade kavramı da, varlıkların kendi iradelerini özgürce kullanabilme özelliğidir. İradelerinin başkaları tarafından obsede edilmemiş hali ile yaşatılabilmesi durumudur. Kendileri ile ilgili olan alanlarda, başkalarının alanlarına müdahale etmediği sürece, ( Dünya şartlarında hak ve hukuka uygun davranarak ) özgürlüğünü kendi istediği gibi kullanabilme hakkı özgür iradesinden kaynaklanır. İrade, ancak özgür irade yaşatıldığı zaman gelişebilir. Her varlığın kendi özgürlük sınırları, anlayışları, istekleri, bilgileri vardır ve iradeleri kapsamında bunları diledikleri gibi yaşatabilme ve uygulatabilmeleri özgür irade sahibi varlıklar olduğu anlamına gelir. Dünya şartlarının zorunlulukları, bedensel kısıtlamaları, yaşamsal imkansızlıkları özgür irade kavramına ters bazı sonuçları doğursa da, düşüncede özgür irade durumu varlığın gelişimi için bu eksikliği tamamlar. Düşüncede, fikirde özgür irade kavramına ters olan inançlar, kabullenişler, varlıksal irade kavramının gelişimine engel olan sebeplerden bazıları olur. Dünya şartlarında mümkün olabildiği kadar varlıklar kendilerine ait olan alanlarda kendi iradelerini istedikleri gibi uygulatabildikleri zaman özgür iradelerini yaşatmış olurlar. Bu özellikleri ile aslında duyusal bir özellik olarak tezahür etmiş olan irade, özgür irade sevgiyi tamamlayan diğer erdemsel özelliklerden biri olur.Empati Nedir? Empati Nasıl Kurulur? Empatinin Felsefi Tanımı
Empati Nedir? Empati Nasıl Kurulur? Empatinin Felsefi Tanımı
Empati, bir insanın, varlığın yaşanan bir olay, durum, konu ilgili başkasının yerine kendisini koyarak düşünebilme becerisidir. Her hangi bir konuda başkasının yerine kendisini koyarak olayların çok daha iyi anlaşılmasına, ilgili yerin neler yaşadığını bu şekilde daha iyi görerek, algılayarak yorumlar yapılmasına ve gerekiyorsa davranışlara yansıtılmasına neden olan bir erdemdir. Bu sayede varlıklar birbirlerini çok daha iyi anlarlar. Söz konusu sıkıntılar olduğunda neler yaşadığını, neleri nasıl algıladığını ve anladığını bilerek birbirlerine bu konuda çok daha verimli yardımcı olabilirler. O varlığın, canlının, insanın yerine bütün hatları ile kendisini koyarak düşünmek, onun tam anlamı ile nasıl yaşadığını, yaşamını, hayatını nasıl algıladığını ortaya çıkarır ve bu şekilde bir inceleme sonrasında onun hakkında çok daha verimli sonuçlar elde edilir. Bu konuda mümkün olduğu kadar düşüncede daha onun gibi olabilmeyi başarmak, en iyi empati kurabilmeyi sağlar. Bu sayede insanlar, varlıklar birbirlerini çok daha iyi anlar, sorunlarla ilgili birbirlerine çok daha verimli bir şekilde yardımcı olabilirler. Empati sayesinde o insanın, varlığın ne sıkıntılar yada nasıl mutluluklar yaşadığını çok daha iyi gözlemleyebiliriz.
Bu özellik hem insanın kendisine bilgiler edinmesine, başkasının hayat tecrübelerinden faydalanabilmesine yaradığı gibi hem de insani erdem olarak da davranışları pozitif yönde etkiler. Zaten içeriğinde akıl, mantık, algılama, hisleri tanımlama, fizyolojik özelliklerden bir çok diğer yaşamsal özellikleri tanımlayarak yorum yapabilme ve benzeri erdemsel becerileri de barındırdığı için, sağlıklı düşünen bir aklı bu erdemsel çeşitlilikleri ile iyi yönde teşvik etmesi ile ilgili olur. Gerçekten empati kurulduğu zaman yapılan olumsuzluğun kendisine yapıldığı şeklinde bir algıyı tanımlaması kaçınılmaz olur ve bu yüzden hakiki empati kurabilenler, sadece iyilik ve sevgi ile ilgili olabilen insanlar, varlıklar olurlar. Ve bu güzel anlamları ile sevgiyi tamamlayan diğer insani erdemlerden biri olarak sayılır.Merhamet Nedir? Şefkat Nedir? Merhametli ve Şefkatli Davranmak Nasıl Olur?
Merhamet Nedir? Şefkat Nedir? Merhametli ve Şefkatli Davranmak Nasıl Olur?
Merhamet, bir varlığın başka bir varlığa, canlıya yaşanan olumsuzluklar sonrasında gösterdiği ileri derecede affedicilik ve bağışlama durumudur. Yaşanan olumsuzluklarla ilgili kusurların ve hataların affedilerek, önemli olanın bir olmak, var olmak olduğunu hatırlatan ve herkesin hatalar yapabileceğini ve bunların yeniden tekrar edilmemesi gerektiğini bilerek, yaşanan olumsuzluğun aradaki bağı koparmasına izin vermeden takınılan davranış biçimidir. Yaşanan hata ve olumsuz durumlar nedeni ile kendisini olumsuz hissetmemek ve karşıdakini de olumsuz bir şekilde etkilememek için yaşatılan samimi, içten, bağışlayıcı, birleştirici, affedici insani ve varlıksal erdemlerden bir diğeridir. Şefkat ise merhametin çok daha sevecen bir tavırla yaşatılması durumudur. Birbirlerine çok benzeyen bu iki insani erdemin içinde affedicilik, yardımlaşma, sevecenlik, samimiyet gibi başka insani erdemlerde bulunmaktadır ve merhametin kullanılması gibi birde olumsuz bir davranış biçimi vardır. Bu yüzden akıl ve mantık süzgecinden geçen merhamet ve şefkat, çok daha faydalı sonuçlar verir.
Aynı yanlışı, sonuçlarını ve nedenlerini bilerek sürekli yapan bir varlığa aynı şekilde sürekli olarak merhamet, şefkat göstermek, O varlığın bu yanlışı yapmaması adına verilmesi gereken dersine engel olabilir ve bu tamamen varlıkların kendi bakış açısına ve algılama yeteneğine göre düzenlenmesi gereken bir davranış biçimi olur. Merhamet, şefkat içeriğindeki affedicilik ve samimiyet ile aslında ders verici özellikler taşımaktadır ancak algılanması ile ilgili sorunlar çıkabilmektedir. Bu yüzden merhameti içinde yaşatan varlıklar, kime, neye, hangi duruma göre, neden ve niçin merhamet ve şefkat göstermesi ve göstermemesi gerektiğini bilerek ve bu konuda samimi bir yaklaşımla kendisini de eleştirerek, çok daha verimli sonuçlar alabilirler. Annelerin çocuklarına karşı davranışları, bu konuyla ilgili en iyi örneklerden biridir. ( İstisnalar dışında )Ve içeriğindeki bu güzel anlamları ile merhamet ve şefkat, sevgiyi tamamlayan diğer insani erdemlerden olurlar.
Cesaret Nedir? Korku Nedir? Korkuların Üstesinden Nasıl Gelinir? Cesaret ve Korkunun Felsefi Tanımı
Cesaret Nedir? Korku Nedir? Korkuların Üstesinden Nasıl Gelinir? Cesaret ve Korkunun Felsefi Tanımı
Cesaret, korkaklığın, korkuya sebep olan konuların bilgi ve zeka ile yok edilmesi durumudur. Tehlikeli ve korkutucu gelen sorunları görüp, onu bilgi ile, akıl ve mantık süzgecinden geçmiş yöntemlerle halledebilme yeteneğidir. Korkulan bütün olayların arkasında bilgisizlik söz konusudur. Bilginin olduğu yerde korku olmaz ve haliyle cesaret yaşanır. Cesaret, bir güç gösterisinin söz konusu olduğu sırada kendini ortaya atarak umarsızca herkese gücünü ispatlamak ve onları mağlup etmeye çalışmak demek değildir. Cesaret, kendisindeki bilgi ile aklını ve mantığını kullanarak, O'na korkutucu ve tehlikeli gelmeye çalışan olayların üstesinden en asgari zararla ve çaba ile çıkabilme yeteneğidir ve buda bir zeka işidir. Zeka ile doğru orantıda çalışır ve gereken zamanlarda kaçmak eylemi de cesaretin bir sonucu olarak yaşanabilir. Göz göre göre, zarar göreceğini bile bile neden kendisini tehlikeye atsın ki? şeklindeki açıklama gibi, korkutucu ve tehlikeli olan konuyla ilgili duruma göre, ana göre, olaya göre, olayın önemine göre nasıl davranılması gerektiğini bilebilme durumudur cesaret.
Burada önemli olan tehlikeli, korkutucu sorunları çözebilmektir ve bu şekilde sorunlarla yılmadan bilgiyi kullanarak baş etme yeteneği cesareti tanımlamaktadır. Bir olayla ilgili bilgisizlik yüzünden yüksek ve olumsuz heyecanların yaşandığı, olumsuzluk içeren duygular ve düşünceler bütünüdür korkular. İşte korkuya sebep olan şeylerin içini boşaltacak olan bilgiler edinildiği zaman, cesurca davranışlar, hayatlar ortaya çıkar. Her korkuyu yok edecek olan ve cesaret veren, aydınlatıcı bilgiler vardır ve kendilerinde korkuları yaşatan insanlar, varlıklar bu bilgilere ulaşarak sorunlarını çözebilirler, korkularını yenebilirler. Ve cesaret, iyiliği örnek almış yönelmeleri ve bu güzel özelliği ve anlamı ile sevgiyi tamamlayan erdemlerden bir diğeri olur. Cesur insanlar, varlıklar çevrelerine güç ve güven verirler, sevgiyi örnek alarak yaşayan cesur insanlar, bir çok insani erdemin uygulayıcısı olarak yaşarlar.Farkındalık Nedir? Farkında Olmak Nedir? Farkındalığın Felsefi Tanımı
Farkındalık Nedir? Farkında Olmak Nedir? Farkındalığın Felsefi Tanımı
Farkındalık, varlıkların yaşadığını kendisine ispatlayan, var olmasını anlamlandırmasına yarayan, çevresinde gördüğünü, duyduğunu ve algıladıklarını fark etmesini sağlayan, bu şekilde bir fark etme eylemi ile olanların ve kendi varlığının haberinde olması durumunu yaşatan, bu haberdar olma hali ile şu an ben burada bulunuyorum şeklinde bir yer, zaman ve mekan bildirebilme gibi özellikleri bulunan ve aslında bilinmemesine rağmen duyusal bir özellik şeklinde varlıklarda tezahür etmiş olan ve sevgiyi tamamlayan insani, varlıksal erdemlerden biridir...
Farkındalığın olması veya olmaması durumunu rüyalarınızla algılayabilirsiniz. Rüyalarınızda farkındalık olmadan bir otomatiklik içinde olaylar yaşarsınız, etkiler ve tepkiler şeklinde kararlar verirsiniz, bunu burada neden yapıyorum ve ben neredeyim sorusu aklınıza gelmez ve işte bu soruyu sorarak yaşamanızı sağlayan özelliğiniz farkındalığınızdır, rüyada olduğunuzun farkına vardığınızda farkındalığınız işte o zaman rüyalarınızda çalışmaya başlamış olur, kendinizin nerede ve ne yapıyor olduğunuzu bildiren özelliğiniz olarak bulunur, uyandığınızda ise farkındalığınız yeniden çalışmaya başlar, bilinçli ve bilgili kararlar vermeye başlarsınız. Hayvanlarda da bu özelliğin olmadığını gözlemleyebilirsiniz. Farkındalık, kendini, çevreni, yaşamı, hayatı fark etmeni sağlayan insani, varlıksal erdemlerden bir diğeridir. Farkındalık özelliği olmadan yaşamı, hayatı, kendinizi sorgulayamaz, algılayamaz, anlayamazsınız...
Fedakarlık Nedir? Fedakar Nasıl Olunur? Fedakarlığın Felsefi Tanımı
Fedakarlık Nedir? Fedakar Nasıl Olunur? Fedakarlığın Felsefi Tanımı
Fedakarlık, bir konuyla, bir durumla, bir olayla ilgili bir varlığın kendisinden bir şeyler vermek pahasına da olsa o konu, durum yada olayla ilgili başka bir varlığa yardımcı olması, bu sayede O'nu iyiye yönlendirmesi ve bunu yaparken hiç bir şekilde rahatsızlık duymaması ve karşılık beklememesi şeklindeki davranış biçimidir. Anneliğin bu konuda en iyi örnek olması ile birlikte sevgiyi tamamlayan insani ve varlıksal erdemlerden biridir...
Zaman Nedir? Zamanın Yapısı ve Özellikleri Nelerdir? Zamanın Felsefi Tanımı
Zaman Nedir? Zamanın Yapısı ve Özellikleri Nelerdir? Zamanın Felsefi Tanımı
Zaman, geliştirici, kendisine ait bir oluşturma gücü olan, bir çok özellik ve eylemin, erdemin içeriğinde, yapısında bulunan, var olma halinin doğal bir özelliği şeklinde bir çok etki ve durumu yaşatan, ortaya çıkaran ve her varlığın kendisine özel duyu olarak tezahür etmiş varlıksal bir özelliktir. Zaman, yaşamın akışını sağlayan etki özelliği ile geçen anların, tarihlerle belirtilerek adlandırmaya alıştığımız yaşanan olayların başlıca sebeplerinden biridir. Bir olayın hem öncesi hem de sonrası olmak durumdadır ve ilk ve sonlar, eski ve yeniler, başlangıçlar ve bitişler, 1. ler 100. ler, önceki sonraki ve bunun gibi bir çok örnekle zamanın aslında yaşadığımız her olayın, durumun içerisinde var olduğunu söyleyebiliriz.
Bir partiye gitmek ve sonrasında gelmek ve bu olayı yaşamanın içerisinde zaman, gidip gelmek ve bu arada yaşananlar sırasında bir anlar ve olaylar dizilimi şeklinde anıları oluşturmak, değişime sebep olmak, ve geliştirici özellikleri ile kendisini gösterir. Zamanı durdurabilmek gibi özelliklerimiz olsaydı gelişimi, değişimi durdurmalı, karar verdiğimiz andaki özelliklerimiz ile kalmalıydık. Çünkü zaman, gelişim ve değişim özelliği ile bir uyum içinde çalışan bir duyudur. Dolayısı ile bu genel özellikleri yaşamayı da sonlandırmak zorunda kalırdık. Zaman olmaz ise her yaşanan parti ve içeriği ve yaşananlar hep aynı olurdu. Aynı tecrübeler edinilirdi. Aynı şeylere eğlenip, aynı şeyler görür ve duyardık. Hiç bir şey değişmeden ve gelişmeden, hep o belirlenen aralıktaki zamanı yaşayarak zamanı durdurabilir ve sonuç olarak aynılık içinde kalırdık.
Zaman, dediğimiz gibi varlıkların kendilerine özel duyusal bir özellik şeklinde çalışmaktadır. Şu sorunun cevabını vermeniz gerekse, ışığın kaynağı güneştir, rüzgarın kaynağı atmosfer, peki zamanın kaynağı nedir? Nerededir? Zaman kavramını çalışır şekilde tutan faktör nedir? İşte bu kaynak, varlıkların kendilerindeki özellik şeklinde var olan duyusudur.Her varlığın kendi zamansal ayarlarını ve çalışmalarını yapan duyusal özelliği vardır. Zamanın her varlığa özel olduğunu daha iyi açıklamak için örnek vermek gerekirse; Mesela, iki kişi olsun, bunlar aynı yerde ve karşı karşıya dursunlar, ve onlardan biri ıstırap çekerken diğeri de oldukça mutluluk duysun. İçlerinden birine sorduğumuzda zamanının nasıl geçtiğini, oldukça kötü, keşke zaman hemen geçse, geçmek bilmeyen bir zamandayım sanki şeklindeki cevabının ardından, diğerine sorulduğunda, zaman ne kadar hızlı ve güzel geçiyor, her şey ne kadar mutluluk verici, bitmesini istemediğim zamanlar yaşıyorum şeklinde başka bir cevap verirdi.
Bu iki gözlemci varlık aynı yerde, aynı mekanda, aynı özelliklerde ancak biri ıstırap, diğeri mutluluk içindeyken zaman tanımları neden farklıdır? Zaman tek ise o zaman ikisinin de aynı tanımları yapması gerekmez miydi zamanları ile ilgili. Istırap ve mutluluk tanımlarını bu örnekle en iyi zamanı kullanarak yapabiliriz demekteyiz. Istırap, varlıkların zamanlarının çok kötü geçmesi, bitmek bilmeyen zamanları yaşaması ve varlıksal olarak düzensizliklerin meydana geldiği anların yaşanması halidir. Mutluluk ise varlıkların zamanlarının oldukça güzel, hazlar ve heyecanlar içinde geçmesi ve varlıksal olarak bir düzenliliği yaşıyor olması şeklinde tanımlayabiliriz. Zaman bu tanımlarda da kendisinin varlıklara özel olduğunu açıklamış durumdadır. Burada önemli olan saat gibi bir aletin akrep ve yelkovanlarının ilerlemesi ve sonucunda ortaya çıkan matematiksel rakamların belirttiği bilgilerle belirlenen zaman tanımı değildir, önemli olan varlıkların bu zaman tanımlarını nasıl algıladıkları, nasıl geçirdikleri ve bu zamanların onlar için neler ifade ettiğidir.
Kimi varlıkların zamanları o kadar hızlı bir gelişim içinde onları teşvik etmektedir ki, kimi varlıkların ki ise oldukça yavaş bir şekilde gelişimini kendisi için sağlamaktadır. Bir varlık için sabah uyandığında gece olana kadar geçen süre göz açıp kapatıncaya kadarken, kimi varlıklar için bu zaman zarfı geçmek bilmeyen anlardan meydana gelir.Saat, ölçüm aletleri, gece gündüz, aylar, günler ve benzeri şekilde aletlere uyarlanarak kendi varlıksal özelliğimiz olan zaman duyumuz bilgimizden çıkmıştır. Zamanı sadece bu aletlerin ve hesaplamaların içeriğinde bahsedilen anları ifade ettiğini sanarak yaşamaya başlamışız. Gece ve gündüz olmadan, saat ilerlemeden beklesek, zaman kavramı yine çalışır ve bizler değişim ve gelişim hali içinde oluruz.
Bu ölçüm aletleri ve hesaplamalar yanıltıcıdır, zamanı belirli kavramlar içine sıkıştırarak gerçek mahiyetini gizlemiştir. Çünkü varlıkların kendilerinde duyu olarak bulunan zaman, oldukça değerli bir özellik şeklindedir ve bu özellik her zaman kıymete değer ve verimli bir şekilde geçmesi durumunda olmalıdır. Başlangıçta hiçlik vardı, hiçlik bilginin olmadığı alanlar olarak tanımlanır, hiçlikte hiç bir şey yoktur. Bilgi yoktur, dolayısı ile tanımlanamaz özelliklerdedir. Bilgi ile bu şekilde tanımlanarak tanımlanamadığı belirtilebilen nadir kavramlardandır. Ve bir hiçlik alanı oluşturabilirseniz bir gün bir yerlerde, belki de bambaşka ortamlarda yada zamanlarda, o zaman o hiçliği zamanın saniyede 1 milyon yıl geçmişçesine bir zaman kapsülü içine de alın, ki hiçliği oluşturabilecek konuma gelenler için bununda yapılması çok mümkün olur, işte o zaman bilginin olmadığı hiçlik alanı zamanla temas ettiği için kendi içinde kendi kendine ortaya çıkan oluşumlar meydana getirir ve zamanın yaratıcı ve geliştirici ve değiştirici gücü bu deneyle ispatlanabilir. Hiçlikte bile kendi oluşumsal özellikleri nedeni ile geliştirici olarak var olma halini yaşatır. Hiçliğin gelişmiş hali var olmaktır ve bir oluşum olarak var olmayı yaşamaktır. İşte zaman nere ile temas ederse, oranın yapısına göre orayı geliştirici şekilde etkiler.
Zaman nere ile temas ederse orada mutlaka değişim, gelişim söz konusu olur. Bu değişim ve gelişim her zaman ileriye doğru gitmekle ilgilidir, nitekim varlıksal olarak sevgiyle ilgili erdemleri yaşatıyorsanız. Yoksa zamanınız size varlığınızda olumsuz eylemleri yaşattığınız için geriye götürecek şekilde bir değişimi yaşatır. Şimdi, şu örnekte yeterince açıklayıcı...Zamanı yaşamında en kıymetli şey olarak gören varlıkların yanında, zamanı nasıl geçirmesini bilmeyen varlıkların olması yeterince zamanın kişilere özel bir kavram olduğunu açıklamaktadır. Bu şartlar ve imkanlar bakımından bir ayrılığın sonucu olarak değil, zamanı kıymetli olana diğerinin şartları ve imkanlarını verseniz, O yine aynı imkanlarla zamanını kıymetli geçirmenin bir yolunu bulurdu. Çünkü geçen zamanına kıymet katmakla ilgili olarak duyusal özelliği yeterince bilgili ve tecrübelidir. Kendisindeki zaman duyusal özelliği kendisini kıymetlendirecek şekilde yapılanmıştır ve her zaman, O'nun için artık kıymetli olarak gelir, algılar, yaşar.
Zaman gibi henüz haberimizin olmadığı bir çok duyusal özelliğimiz, kendilerini fark etmemiz için bizleri beklemektedirler.
Peki zaman duyusal özelliğimizi nasıl kullanacağız? Zamanın gerçek mahiyetini anlayarak ve bu zamanda, bu ortamda bulunmanın nedenlerini öğrenerek, imkanlar ve şartları da değerlendirip en iyi şekilde zamanı geçirmek şeklinde bir kullanımla, ve bu şekilde zamanınızı boşa harcamayarak, onu sürekli olarak kıymetlendirerek bir yapılanma sağlayarak... Ve ileride artık bu güzel yapılanma sayesinde zamanınız kendi kendine size anlarınızı kıymete değer şekilde algılatır, yaşatır, hissettirir. Zamanla ilgili bir farkında olmayış hali geçiren varlıklar için zamanının mahiyetini anladıktan sonra bu yapılanmayı sağlayana kadar zamanlarınızı yapabileceğinizin en şekliyle geçirmek, zaman duyusal özelliğinizi yapılandırmak hakkında bir çalışma başlatmanız sayılabilir. Ve belki de bir yerlere not da alabilir, kendi duyusal özelliğiniz olan zamanınızın nasıl geçmesi, nasıl hissettirmesi gerektiği şeklinde bir bağ kurmanıza sebep olarak ve kendisini yapılandırmasına yardımcı olacak bu gibi uygulamaları deneyebilirsiniz. Zaman duyusal özelliğiniz, sizin haberiniz yokken sizin zaman ile ilgili algılarınızı ve tecrübelerinizi kaydetmiş olabilir ve elinizde olmadan bu kayıtların etkisi altında olabilirsiniz. Yani saat çalmadan her sabah dakik bir şekilde uykunuzda olduğu halde uyanmak gibi...Her sabah saat ötmeden aynı saatte kalkanlar, uyaranlar olmadan dakik olarak aynı şeyleri yapabilmeyi başaranlar, hep zaman duyusal özelliklerinin kendileri ile bir uyum içinde çalışması halini yaşamaktadırlar, bunun bilincinde olup olmamaları duyusal özelliğin çalışmasını etkilemez. Bunun adına alışkanlık diyerek gerçeğin üstü de kapanmıştır. Tabii ki zamanların en güzeli ve kıymetlisi her zaman sevgi ile ilgili yaşananlar söz konusu iken mümkün olur. Olumsuz eylemleri uygulamamayı başarmış ve erdemleri kendi varlıksal alanlarında uygulamayı başaran varlıkların zamanları oldukça kıymetli, değerli, mutlu ve istediği yönde geçer. Bu bilgilerden sonra zaman duyunuzu tanıyarak zamanla onu hissedebilir, zamanın gerçekten size özel bir kavram olduğunu görebilirsiniz. Rüyalarda aslında bu konuda belirleyicidir. Kimileri için saatler süren rüyalar, kimileri için dakikalardır ve bu kadar başka şeylerin yaşandığı olaylar söz konusu iken zaman kavramlarının aynı olması da mümkün olamaz. Zaman, genel olarak bir işleyişi uygulaması anlamında tanımlanabilecek kadar varlıklardan ayrı ve uzak değildir. Varlıkların olmaz ise olmaz özelliklerinden biridir, tıpkı farkındalık duyusu, görmek, duymak, tatmak, koklamak ve diğerleri gibi. Eğer bu duyusal özellik olmasaydı olgunlaşamaz gereken gelişimi gösteremezdiniz.Tekrar sormak istiyorum, zaman genelle ilgili ve tek ise, ışığın kaynağı güneş, rüzgarın kaynağı atmosfer, peki zamanın kaynağı nedir?
Adalet Nedir? Adil Nasıl Olunur? Adaletin Felsefi Tanımı
Adalet Nedir? Adil Nasıl Olunur? Adaletin Felsefi Tanımı
Adalet düzen getirir...
Rahatlatıcı bir güven hissi sağlar...
Adaletin olduğunun düşüldüğü yerlerde haklılar ve iyiler güvende ve rahattadırlar...
Adalet, her konuda eşit davranılması ve eşit olarak hakların verilmesi şeklinde bir kanunu uygulatan erdemsel özelliktir. Adalet kavramında ilgili tarafların hakları bilinerek, elde olan hakların gerçek ve olması gereken şekilde haklar olması da göz önünde bulundurularak, yaşanan olaylarda kim haklı ise O'na hakkının iade edilmesi, hakkı gereği yapılması gerekenlerin yapılması, adalet erdeminin uygulandığı anlamına gelir. İşte medeni toplumlar içindeki adalet terazisi de bilginin iradesi kanununca işler. Bilgilerin anlamlarındaki haklılık ve bunu ispatlayan bilgiler, otomatik olarak diğerinden üstün olan etkileme ve gereken şekilde çalışabilme özelliklerini kullanır ve adalet sağlanmış olur. Buradaki kast edilen bilgiler, konularla ilgili açıklamanın yapıldığı bilgiler, olayları anlatan bilgiler, hakkını iddia edenin savunucu bilgileri şeklinde yorumlanabilir... Sevgiyi tamamlayan insani erdemlerden bir diğeridir. Adil bir düzende, toplumda mutluluk çok daha çabuk ortaya çıkarılır...
İnanç Nedir? İnanmak Nedir? İnancın Felsefi Tanımı
İnanç Nedir? İnanmak Nedir? İnancın Felsefi Tanımı
İnanç, varlıkların bir durumu, olayı, konuyu, bilgiyi yada ilgili olan şey ne ise onu kabul ederek kendisi ile arasında bir bütün olacak şekilde bir bağ kurabilmesini sağlayan özelliği, erdemidir. İnanılan şeyler ile aralarında yazılı bilgi bile olmadan, aracı bir durum bile oluşmadan bağ kurulabilmesini sağlayan, varlıklarda inandıkları konuları yaşatan harika bir erdemdir. Bu erdem isterse hiç bir bilgi ile belirtilmesin, varlığın inandığı şeyi kabul etmesi ile kendisinde yer bulacak ve oluşacak ve bunu varlıkta yaşatacak özelliklerdedir. Varlıkların, insanların kendilerinde yazılmamış yasaları gibidirler ve inanılanların olması konusu, iradesinin yaptırım gücüne bağlı olarak uygulatılan bir durum olur. Eğer samimi bir şekilde inanıyorsa ve neden ve nasıl inandığını, inandığı şeylerin sebeplerini ve sonuçlarını da bilebiliyorsa, inandığı şeylerle ilgili soruları ve sorunları da kalmamışsa, o konuyla bir bütün olduğunu ispatlayan yaşamı, hayatı, özellikleri ve davranışlarındaki uyumu, tamamen O'nun kendi inandığı şeyle ilgili olarak şekillenir.
Bu yüzden nelere inanıldığı konusuna oldukça dikkat edilmelidir. Yanlış şeylere inanıldığı zaman varlıklar için bir felakete sürükleyici olabilen ancak doğru şeylere inanıldığı zamanda tam tersi şekilde aydınlık bir çevreye sebep olan ve sevgiyle uyumlu olarak düzenlendiği zaman sevgiyi tamamlayan erdemlerden sayılan, bir duyu şeklinde tezahür etmiş varlıksal özelliktir, insani erdemlerdendir. Aynı zamanda bir şeye inanmak o şey ile ilgili bir güven unsuru oluşturmaktadır ki, yanlış şeylere inanıldığı zaman bu açıdan da oldukça tehlikeli bir durum söz konusu olur. İnanmak içinde inanılan şeye karşı bağlılık, güven, sadakat gibi erdemleri de bulundurur ve tüm varlığı bu konularla ilgili etkiler. Herkesin önce kendisine ve sevgiye inanması ve cevaplarını en iyi ancak bu yolla bulabilmesi en faydalı araştırma yöntemi olur...Sevgi Nedir? Sevgi Nasıl Oluşur ? Sevginin Her şeye Yeten Gücü, Sevginin Felsefi Tanımı
Sevgi Nedir? Sevgi Nasıl Oluşur ? Sevginin Her şeye Yeten Gücü
Sevgi, insani yani varlıksal erdemlerin bütününden oluşan güçtür.
Bir varlığı sevdiğin zaman O'na adil, O'na merhametli, O'na saygılı, O'na fedakarca, O'na dürüst olur, O'na kibar ve nazik davranırsın, O'nu mutlu etmek için bir çok yol ararsın, bu demektir ki sevdiğin zaman bütün insani erdemleri sevdiğin varlıkta yaşatmayı arzulamakta ve istemektesin.... ve uygulayabildiğin kadar sevgini yaşatabilirsin...
Bu sonuçla sevgi, insani erdemleri sevdiğin varlıkta yaşatabilme yeteneği, gücü, özelliğidir. Ne kadar çok insani erdemleri O varlıkta, o canlıda, o yerde yaşatabilmeyi başarabiliyorsan o kadar çok sevgin var demektir... Sevmeyi o kadar başarabiliyorsun demektir. Bir varlık kendisinde insani erdemleri ne kadar çok ölçüde yaşatıyorsa, ( bunları yaşatmanın doğal bir sonucu olarak olumsuz eylemleri de uygulamamak söz konusu olur ) olumsuz eylemleri de ne kadar çok ölçüde hayatında uygulamıyorsa o kadar sevgi doludur diyebiliriz.
Örnekle; Merhamet, adalet, fedakarlık, farkındalık, yardımlaşma, empati, alçak gönüllülük, aşk, cesaret, çalışmak, cömertlik, dürüstlük, dostluk, eşitlik, felsefe, gelişim, öz güven, güzellik, inanç, huzur, kendi olmak, nezaket, mücadele, samimiyet, iyi niyet, özgürlük, irade, sabır, sadakat, sağduyu, sanat, temizlik, üretkenlik, barış, zeka ve benzeri şekilde varlıkları geliştiren, onların hayatına olumlu etkileri olan bu erdemleri uygulayabildiğin kadar sevgi dolu bir varlıksın diyebiliriz. Bunların dışında da bir çok erdem vardır ve liste arttırılabilir. Sevgi, bu erdemleri uygulayan varlıkların kendisinde hissettiği, çevresine yansıttığı ortak gücün ismidir. Bu sebeple herkesin sevgisi birbirinden farklıdır. Bunların samimi bir şekilde uygulanması sonucunda gerçek anlamda sevgi varlığı olunur. Sevgi ortaya çıkar. Her erdem içeriğinde varlıkların kendilerinde yaşatırken hissedebileceği özel enerjileri barındırmaktadır ve hayatı yaşanılır kılanda bu hislerle var olmaktır. Var olmak ancak bu erdemleri uygularken anlamlaşır, varlığın bir anlamı olduğu anlaşılır.Diğer yandan sevgiyi yok eden özelliklerde olan olumsuz eylemlerde vardır. Bunlarda örnekle; Aç Gözlülük, Küçük Düşürmek, Aldatmak, Bağımlılık, Bağnazlık, Bencillik, Dedikodu, Düşmanlık, Hırsızlık, İntikam, Kaba ve Kırıcı Davranmak, Kaos, Kapris, Karamsarlık, Kibir, Kin, Kıskançlık, Kompleks, Korku, Küfür, Küsmek, Nefret, Sabırsızlık, Taciz, Tecavüz, Savaş, Saplantı, Saygısızlık, Sinsilik, Şehvet, Sadizm, Tembellik ve benzeri şekilde olumsuz eylemlerde tamamen sevgiye ters olarak varlıkları geriye götürücü özellikleri ile bulunurlar. Bu liste aynı doğrultuda olmak üzere arttırabilir. Bu olumsuz eylemleri yaşatan varlıklar, kendilerinde yaşatmaya çalıştıkları erdemlere de zarar verirler ve sevgiye dair varlıksal oluşumları gerçek anlamlarını yaşatamaz. Bu ve benzeri olumsuz eylemleri varlıklar kendilerinde yasaklayarak yapmamaya, erdemleri de uygulamaya çalışmalıdırlar. Sevgi tam olarak olumsuz eylemleri uygulamayan, olumlu erdemleri de uygulayan varlıklarda görülen davranış biçimi, güç, anlayış, bilgi ve tecrübeler bütünlüğüdür. Bu olumsuz eylemleri hayatında uygulayanların sevgiden bahsetmesi çok inandırıcı olmamakla birlikte, yasakları uygulamadığı ve erdemleri uyguladığı kadar da sevebilme yeteneğine sahiptir de diyebiliriz ve bu durum sözlerle sevdiğini söylemek eyleminden uzaktır. Ancak gerçek ve samimi uygulamalarla yaşanabilir ve anlaşılabilir özelliklerdedir sevgi...Şu felsefi mantık bilgisi sevginin anlamını size ispatlamaktadır.
Bir varlığı sevdiğin zaman O'na adil, O'na merhametli, O'na saygılı, O'na fedakarca, O'na dürüst olur, O'na kibar ve nazik davranırsın, O'nu mutlu etmek için bir çok yol ararsın, bu demektir ki sevdiğin zaman bütün insani erdemleri sevdiğin varlıkta yaşatmayı arzulamakta ve istemektesin, aynı şekilde olumsuz eylemleri de sevdiğin varlıkta yaşatmamakla ilgilisin... Sevdiğin zaman böyle davranmaz mısın? O zaman sevginin tanımı bu olur...Gerçek ve içeriğinde bir çok erdemsel özelliğin hazır olduğu annelik görevini bu konuda örnek vererek, onların çocuklarına karşı hissettikleri şeyin bu tanımda bahsedilen sevgiyi ifade ettiğini söyleyebiliriz ve işte gerçek sevgi, Dünya'da en çok annelerin çocuklarına karşı yaşattığına benzer diyebiliriz. ( İstisnalar hariç ) Hiç bir gerçek anne çocuğunun yukarıda bahsedilen olumsuz eylemlerle ilgili olmasını istemez ve bu şekilde bir yaklaşımda bulunmaz, bu annelik yapısına, sevgisine terstir ve hepsi, erdemler listesinde belirtilenler gibi çocuklarına davranırlar, bu erdemleri çocukları ile olan ilişkilerinde yaşatırlar ve gerçek sevgi ortaya çıkar. İşte bu demektir ki, sevgi, tüm bu erdemleri uygulayabilmek dahilinde olumsuz eylemleri de uygulamamakla ilgilidir. Gerçek sevgi ancak bu şekilde yaşatılarak ortaya çıkarılır. Anne olmadan, anneler gibi sevebilmeyi bu şekilde öğrenebilirsiniz...
Felsefe Nedir? Felsefe Nasıl Kullanılır? Felsefenin Felsefi Tanımı
Felsefe Nedir? Felsefe Nasıl Kullanılır? Felsefenin Felsefi Tanımı
Felsefe kısaca, bir olayın, konunun, bilginin nedenlerini ve var olma amaçlarını araştırmakla ilgili olan yetenek, özellik, düşünsel beceri sağlayan bir erdemdir. Yaşamda bir çok olayın oluş nedeni olması gibi durumlar yaşanmaktadır ve bu nedenlerin ortaya çıkarılması ile bambaşka gerçeklere ulaşma yoludur felsefe. Felsefe yapılarak bilinmeyen konular aydınlatılır, bilgilerin ardındaki nedenler ortaya çıkarılır. Bir şeyin nedeni, o nedeni bulunduktan sonra o şeyin nedeni, o neden bulunduktan sonra bir nedenler zinciri şeklinde o şeyin ilk nedenlerini bulmaya kadar götüren bir yorumlama, inceleme, araştırma ve düşünme şeklidir felsefe.
Nedensellik üzerine dayalı bakış açısı ile yaşamı, hayatı yorumlama metodu, bilinmeyen konuları aydınlatan düşünme tarzıdır ve gerçekleri öğrenebilmenin bir yolu olarak felsefe kullanılır. Gizli gerçekleri açığa çıkarır, bunun en açık yolu da ilgili olayın içindeki her konunun, durumun, bilginin nedenlerini araştırmaktır. Her neden kendisine ait bir anlamı ifade eder ve felsefe ile bu anlamlar ortaya çıkarılır. Bulunan nedenlerinde sebepler sonuçlar açısından bir akla ve mantığa uygun gelmesi durumunun da söz konusu olması gerekmektedir. Sadece nedenler düşünülerek yapılan çalışma değildir felsefe, bunun içine araştırma, inceleme, bütün bilgisel imkanlarını kontrol etme, olayın başka etki kaynaklarını ortaya çıkarma, olay ile ilgili olan konuları anlamak ve benzeri kavramların toplamı ile düşünebilme ve bunların birliğinden oluşan sonuçlarla bir karara varabilme durumudur felsefe.
Felsefenin olmadığı bir zihinsel alan durağandır, sebepleri ve sonuçları algılayamaz. Ve kullanıldıkça bir verimliliğin ortaya çıktığı felsefe erdeminde, zamanla çok daha çabuk düşünerek tüm bu yorumlar kolayca ve hızlıca yapılabilir. Bilgilerin kendisindeki gizleri, açıklamaları gerekli ise bir doktrin şeklinde ortaya çıkaran başka bir doktrindir felsefe. Felsefi görüşler, felsefi çalışmalar, felsefi bakışlar hep bu şekilde soruların ve araştırmaların söz konusu olduğu çalışmalardır.Bir oluşumun yada varlığın çevresinde olan olayların neden var olduğunu bilmemesi durumu, onun her an bir sorunla karşılaşabileceği anlamını doğurur ve bu durum hiç akla ve hayale gelmeyen sorunları ortaya çıkarma özelliklidir. Dolayısıyla felsefe ile varlıkların ve oluşumların çevresindeki nedenleri ve gerçekleri ortaya çıkarabiliriz ve bir çok sorundan bu şekilde kurtulabiliriz. Aynı zamanda başka bir şekilde felsefe, ilgisi olmayan başka bir konuyu araştırırken bambaşka bir konuda sorunların ve cevapların ortaya çıkması şeklinde de kendi erdemsel özelliğini yaşatır. Yaratılış içinde her şeyde nedenlerin söz konusu olmadığı durumlarda vardır ve bu durumlarda bilinerek felsefe ile çok daha etkili bir yorumlama imkanına kavuşulur. Felsefe, öncesini ve sonrasını anlayabilmek adına gösterilen bir bilgi edinme halidir.
Felsefe için bilgiler arasında bir karıştırıcı ve sonrasında ortaya bu karışımdan yeni yeni güzelliklerde bilgiler ortaya çıkarıcı etkisinin olduğunu ve bu yolla varlıkların hayatlarına faydası olabilecek yorumları, durumları, olayları kattığını söyleyebilir ve bilginin neden ve sonuçlara dayalı bir açıklama halidir diyebiliriz son olarak.Ve bu çok güzel anlamı ile varlıklar ve zihinsel alanları için çok gerekli olan felsefe erdemi, sevgiyi tamamlayan bir diğer insani erdemlerden biri olarak bulunur. Felsefe bilen zihinler, neden sevmeleri gerektiğini ve kötüye nasıl davranılması gerektiğini ve bunları neden yaptığını bilirler. Bu erdemi kendilerinde yaşatan zihinler, nedenini bilmedikleri şeyleri yapmaması ile bilinirler...